SEVMEKTE SERBEST, SAYGIDA MECBURSUNUZ!

…Bir insana, insan olduğu için saygı duymayı öğrenebilecek miyiz? Peki ya ne zaman?! Türkiye’de ki toplum baskısı bu kez de LGBT üyesi, Trans Kadın Ajda Ender’i vurmaya çalışıyor. Yaşamakta olduğumuz corona virüsü sürecinde çevresindeki insanlar tarafından (komşu diyemiyorum çünkü komşuluğa yakışmıyor yapılanlar) bu zor günlerde nefret söylemleriyle birlikte ölüm tehditleri savurup ayrıca evinin suyunu keserek salgın sürecinde susuz kalmasını sağlamayı kendine hak görüp Ajda’nın eve girmesini engellemişler. Şikayet duyurusunda bulunulmasına rağmen kamu görevlileri tarafından Ajda’ya saygı duyulmamış olup, işlem yapılmamıştır. Tehdit eden kişi ifadeye çağrılmamıştır. Şaşırdık mı? Bence hayır çünkü bu ülkede ne doğru dürüst şekilde ilerliyor? Bu sergilenen davranış hangi insanlığa sığar, hangi din kitabına uyar!? Yine bir kadın şiddetine maruz kaldığımız anlardayız…

Nefret ve Ayırımcılık Suçu

TCK Madde 122

-(Değişik: 2/3/2014-6529/15 md.)

(1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;

a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,

b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,

c) Bir kişinin işe alınmasını,

d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

TÜRK CEZA KANUNU 122. MADDE

LGBT HAKLARI İNSAN HAKLARIDIR!İnsanlara nasıl ki din, dil, ırk ayrımı yapmadan saygı duymak zorundaysak, cinsel tercihleri ve eğilimleri içinde saygı duymak zorundayız. Sevmek zorunda değilsiniz fakat saygı duymak zorundasınız! Homofobik olmak tedavi edilmesi mümkün olan bir hastalıktır!

Gençlik dönemlerimde okumuş olduğum bazı kitaplar ve izlemiş olduğum filmlerden hatırladığım kadarıyla hem cinsine aşık olan kişilerin ve duygusal anlam yüklemeden sadece cinsel birliktelik yaşama içgüdüsü hissedenlerin, daha çok yurdumuzun Doğu bölgelerinde yaşanıyor olması beni bir hayli şaşırtmıştı. Yanlış anlaşılma olmasın sadece Doğu bölgelerimizde değil Karadenizde de yaşanmakta olan, hatta bunun için cinayet işlenen olaylar söz konusudur. Doğu ve Karadeniz’i örnek göstermemin nedeni bu bölgelerin namus kavramına olan aşırı düşkünlüğüyle yetiştirilmekte olmalarıdır. Neden diye kendime sorduğum zaman naçizhane fikrim cinsel açlık ve toplum baskısından kaynaklı duygularını ifade edememeleri karşıma çıkıyor… Hani derler ya her gördüğün sakallıyı dede sanma diye işte tam da bu noktada dışarıdan göründüğünde ağır abi gibi yaşamaya çalışan, namus bekçiliği yapan insanların içlerinde eşcinseller çok fazla var ve saklamak zorundalar… Keşke herkes özgür iradeleriyle yaşıyor olabilse, insana insan olduğu için saygı duyulsa, tercihleri her ne olursa olsun hor görülmese, cinayetler işlenmese, bu keşkeler bitmez…

Cinsel tercihleri yüzünden toplum tarafından psikolojik şiddete maruz kalan, intihar etme noktasına gelip bunu gerçekleştirebilen birçok LGBT birey vardır. Bu kişiler hakkında ağır hitamlarda bulunan kişilerin ölümlerine sebep olmalarını vicdanlarına sığdırabiliyorlar mı? Merak ediyorum!

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI 100. YILI KUTLU OLSUN

Bir adam düşün ki sadece kendi milletini düşünmeyip tüm dünya çocuklarını din, dil, ırk ayırt etmeksizin içinde kapsayan bir milli bayram ilan eden… Hiç çocuğu olmamasına rağmen çok sayıda manevi evlat edinmiştir. Çünkü Atatürk’ e göre ”Çocuk sevgisi bir ihtiyaçtır.” Ve devam ediyor; ” Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da Milli 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!

90’lar çocuğu olarak ilkokuldan lise hayatıma kadar en güzel en keyifli şekilde 23 Nisan hazırları yapmakla birlikte kutlamalarına katıldım. Folklör oyunları, şiir okumaları, bahçenin dört bir yanından duyulan okul korosunun sesleri, bando gösterisi derken 12 yıllık eğitim hayatım boyunca dolu dolu yaşadım 23 Nisan’ları! …Tören esnasında ne zaman ki İstiklal Marşı okunurdu istemsizce dökülürdü gözyaşlarım, tutamazdım kendimi. Öyle huzur dolu öyle güzeldi ki… Ne yazık ki son senelerde 23 Nisanlar eski neşesiyle kutlanamamaktaydı. Hazırlıklar başlamadan bitiyor, programlar iptal ediliyordu. Yeni nesil çocukların bayramlarını coşkuyla ve gerçek anlamıyla yaşamamaları beni derinden üzüyor…

23 Nisan bu sene biraz daha özel bir gün oldu, çünkü bugün 100. yaşını kutluyoruz. Corona virüsü sebebiyle dışarı çıkma yasağı olduğundan kaynaklı dışarı çıkıp çoşkuyla kutlayamasak da -hoş yasak olmasaydı da izin verilir miydi?- sabahtan beri sosyal medya hesaplarından gördüğüm kadarıyla çocuklu ailelerimizden harika paylaşımlar yayınlanmaktadır. Bu sefer süslenen okul camları değil, evlerin pencereleri, balkonları oldu, muhteşem bir görsel muhteşem bir kutlama anlayışı, keşke her sene bu şekilde kutlansa, evlerimizden, sokaklarımızdan, okul bahçelerimizden çoşkuyla bir arada hep birlikte sesimizi duyursak İstiklal Marşı’mızı okurken…

Aşk’la Kal…

Aşka aşık bir kadından bahsedeceğim birazdan…

Tek istediğim hayatımda güvenebileceğim bir adamın olmasıydı!

İlk erkek arkadaşım Lise 1nci sınıftayken olmuştu. Çocuktum daha, bir buçuk yıl süren ilişkimiz bir şekilde bitmişti, ona olan sevgim asla tükenmemişti. Ayrıldıktan sonra yedi yıl boyunca unutamadım. Biz mutlu olamadık, o mutlu olsun ben mutlu olurum diyebilecek kadar sevmiştim. Ayrıldıktan sonra iletişimimiz kesilmemişti bir şekilde birbirimizin hayatındaydık, hiç unutmam bir akşam MSN’de konuşuyorduk kız arkadaşıyla ayrılmış canı nasıl sıkkın, ver kızın numarasını dedim. Gece saat yarımı gösteriyor, aradım. ”Kusura bakma ben Alara, Kerem’in eski sevgilisiyim. Biraz önce Keremle konuşuyorduk çok kötü onunla konuş lütfen rica ediyorum” telefonu kapattık. Ağlamaya başladım, sevdiğim adamı kendi ellerimle kız arkadaşıyla barıştırmak için uğraşmıştım. Ağlarken uyuya kalmışım. Sabah oldu hazırlandım okula gideceğim. Okulun hemen arka yolunda arkadaşlarla sohbet ederken yolun başında iki kişi bize doğru yürüyor. Kim dersin? Tabiki Kerem ve Sevda. Sevda beni gördüğü gibi Kerem’in koluna girdi. Görmezden geldim fakat canım çok acımıştı. Bir insan nasıl bu kadar nankör olabilirdi ki?

Üniversiteye başladım. Arkadaş ortamında birisiyle tanıştım. Uzun zaman sonra heyecanlanmıştım, adı Sadri, zaman içerisinde birbirimizi tanımaya karar verdik ve ilişkiye başladık. Kardeşim dediğim kız arkadaşım Esra’nın çok sevdiğim bir sözü var ”her ilişki başlar ve biter”. Anlayacağınız üzere bir ay sonra ilişkimiz bitti. Sadri ile birbirimize uygun olmadığımızı fark ettim ve ilişkiyi devam ettirmemin anlamsız olacağını düşündüğümden bitirdim. Yaklaşık dört yıl sonra hayatlarımız bir şekilde kesişti ve tekrar denemeye karar verdik. Bu zaman içerisinde birçok şey değişmişti, Sadri değişmişti, herkes bir şansı hak eder dedim ve ilişkiye başladık. 21 Haziran 2014 hiç unutmam o geceyi, çocukluk arkadaşım Seda’nın doğum günü. -Esra, Seda ve ben çocukluk arkadaşlarıyız ve ayrılmayız üçlüyüz, her anımız birlikte…- Ne olduysa o gece oldu, Sadri benim elimi tutarken Esra ile cilveleşiyormuş, ben farkında değilim! O gecenin sonunda Sadri ayrılmak istediğini söyledi ve ertesi sabah uyandığımda Esra ile sevgili olmuşlardı. Belki okurken şaka gibi geliyor fakat hepsi yaşanmış gerçek anılar…

Geçmiş yıllarda o kadar acı çekmiştim ki kapatmıştım kalbimin kapılarını, duvarlar örmüştüm yıkılması zor olan… Bir daha kimseye güvenemezdim. Ruhen ne kadar yorulduğumu ifade edebilecek kelime bulamıyordum. Seneler geçiyordu ve hayatıma kimseyi alamıyordum. Birisini tanımaya çalışmanın, kendini ona doğru bir şekilde tanıtmaya çalışmanın ne olduğunu unutmuştum ve gücüm de kalmamıştı zaten. Ta ki onunla tanışıncaya kadar! Ben hayatımda ilk defa aşık olmuştum. Nereden bilebilirdim ki onun karşısında bu kadar güçsüz kalacağımı! Sevmenin suçu olur mu? Hayır olmamalı, yakışmıyor sevmek kelimesinin yanına… Hani dedim ya birisine karşı kendimi doğru bir şekilde ifade etmeyi unutmuşum, ben öyle rol yapmayı bilmem, taktik insanı değilimdir, neysem oyumculardanım. Aşık olduğum bir adam var ve onun bundan haberi yok. Belki bir gün cesaretimi toplarım ve sevdiğim adama kavuşurum umuduysa yaşıyorum.

Sevgiyle kal…

Aşk, Kadın ve Cinayet

Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti. Durursam bir daha kurtulamam. Ziyanı yok, gülüşü yeter bize. Yüreğim kaydıysa günah mı? Çamura saplansam yardıma gelir misin?Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elindeymiş gibi. Elinden tutuversem benimle gelir mi? Seninim işte, alıp götürsene beni. Elveda Asya, elveda selvi boylum al yazmalım, elveda.Bitmemiş türküm benim.

Selvi Boylum Al Yazmalım

Asya ve İlyas’ın aşk sözleriyle başlamak istedim belki ışık olur yol olur!

Günümüzde aşk cinayetlerinin sayısı yükselmeye başladı, genellikle erkeğin karşılığını bulamadığı yahut aşırı kıskançlık hastalığı (othello sendromu) sebebiyle cinnet geçirip öldürülen kadınlarımızın sayısına bir önceki cinayet haberi soğumadan yenileri eklenmekte ve buna dur diyememekteyiz. Türkiye’de kadın olmak bu kadar zor olmamalı! Aşk neydi? Sevdiğine bakmaya kıyamamak mı, bakarken ona doyamamak mı? Peki ‘Ya benimsin ya kara toprağın’ sahi kim söylemişti bunu?!

Türkiye’de psikoloğa gitmenin delilik olmadığını, kişinin yaşamış olduğu ruhsal sorunların çözümünün terapi görmekten geçtiği bilincini aşılamalıyız. Çünkü kişinin yaşamış olduğu obsesif bozukluklar karşısında bilinçli ya da bilinçsiz olarak gerçekleştirmiş olduğu eylemler sonucunda hiç istemediğimiz şeyler yaşanmaktadır. Ne yazık ki toplumsal baskılar yüzünden gelişememekle birlikte gerilemeye devam ediyoruz.

Şiddete meilli kişilerin geçmişine baktığınızda mutlaka yaşamış olduğu bir travma söz konusudur. Kimse durup dururken şiddet eğilimi göstermez. Peki bu durumda ne yapılmalı? Her şeyden önce yaşanan olay karşısında bireyin karşısındaki kişiye karşı dayak ve benzeri olumsuz davranışlar sergilememesi gerekmektedir! Ama ne yazık ki biz, öyle bir toplumda yaşıyoruz ki bağırmanın, dövmenin doğru bir davranış olduğunu savunarak ‘büyüklerimden böyle gördüm, annem- babam beni böyle yetiştirdi, dayak bizde ata sporu’ algısıyla yetişen kendine özgüveni olmayan cehaletle yetişen insanlar…

Lütfen bir çocuk yetiştirirken ona sevmenin ne kadar güzel olduğunu öğretirken, karşılık bulamadığında da aşk acısı çekmesinin aslında kötü bir şey olmadığını, kişinin karakterini geliştirdiğini yaşamış olduğu olumlu ya da olumsuz olaylar karşısında ders alması gerektiğini öğretin, öğretelim. En azından gelecek nesiller de böylesi kadın cinayetleri yaşanmasın.

Cinayetten söz etmişken son olarak şunu da belirtmek isterim ki, olay sadece kadın cinayeti değil, hiç kimse ne olursa olsun bir başka insanın canını almaya hakkı yok! Yaşamış olduğu sinir krizi sırasında bir anlık düşüncesizlikle karşısındaki insanı öldürme eylemi sonrasında ne kadar pişman olsa da geri dönüşü olmuyor. Bunun bilincine varılmalı…

Gelecek güzel günlere selam olsun…

ÇOCUK İSTİSMARININ AFFI OLMAZ!

Türkiye’de neden kadına yer yok? Cevabını bulamadığım ve hiçbir zaman bulamayacağım korkusuyla yaşamaya devam ediyorum…

13 yaşından itibaren küçük bir kız çocuğunun cinsel saldırı sonrası zorla evlilik şiddetine maruz bırakılacak olmasının yasal zemini hazırlanıyor. İnfaz yasası kabul edildi! Gözümüz aydın mı gerçekten? Namus kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeden toplumsal baskı zihniyetiyle elalem ne der kaygısı yaşayarak, namusumuz kirlendi algısıyla büyüyen büyütülen kız çocuklarımız…

Bu nasıl bir algıdır? Cinsel istismara uğramış o kız çocuğunun bedensel ve ruhsal olarak yaşamış olduğu travma neden gözardı ediliyor? Bu nasıl kabul edilebilir aklım almıyor!!! Geçenlerde youtube’da tesadüfen karşıma çıkan bir video izledim. Uzman Psikolog Gökhan Çınar’ın Katarsis programında Ayşe Tükrükçü’nün konuk olduğu videoyu lütfen izlemenizi rica ediyorum. Video’da bir bölüm var ki izlerken kanım çekildi, annesinin Ayşe’ye karşı söyleyebilmiş olduğu o cümle…

(Linki yazının sonunda paylaşacağım.)

Erkek yaparsa şerefidir, kadın yaparsa o….. fişlemesinden nefret ediyorum. Hele bir de kadın kuyruk sallamıştır muhabbeti yapmıyorlar mı!?

Toplumsal baskı yüzünden cinsel ilişki yaşamanın kötülendiği, direkt olarak kişilerin o…. diye (kişiler kadınlar, çünkü erkekler rahat, yapabilir!) fişlenmesi devam ettiği sürece bu haberleri daha çok duymaya devam ederiz. Namus dediğimiz şey iki bacak arasında değildir, Namus simgesi hiç değil! 
Bekaret insanın beynindedir. Kızlık zarı kadının sağlamlığını ya da namusunu temsil etmez, sadece vajinayı mikroplardan korumak için oradadır!

Namus’dan söz açılmışken siz önce beyninizin içindeki o iğrenç düşüncelerinizin namusunu temizleyin! Erkek çocuklarına ”oğlum pipini göster amcalara” algısından vazgeçin yahut erkek yapar şanındandır algısından!!!

Türkiye’de yaşamaktan nefret eder oldum, her gün kadın cinayeti, çocuk istismarı haberleri ile karşı karşıyayız ve bunların karşısında adaletin yerini bulamaması çok daha sinir bozucu oluyor! Allahım neyle sınıyorsun bizi?

KARANTİNA GÜNLÜKLERİNDE ÇOCUKLAR VE AİLELERİ

Yazıma başlamadan önce dikkat geçmek istediğim önemli bir şey söz konusu. Yaşanılan bu süreci çocuğunuza doğru ve basit bir şekilde mutlaka anlatmanız gerekmektedir. Çocuk bu anlamaz diye düşünmek çok yanlış bir düşünce olmasıyla birlikte yaşadığınız her şeyi hissedebiliyorlar bunu unutmamalısınız…

Kendi OHAL’imizi yarattığımız bu günlerde büyükler bir şekilde kendilerini oyalayacak şey(ler) bulabiliyorken çocuklar için aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün değil. Çocuklar ders çalışırken, oyun oynarken, kitap okurken vb. etkinliklerde çok çabuk sıkılıyor ve yaptıkları şeyden hemen uzaklaşıyorlar. Bu anlarda yaramazlık yapma ihtimalleri daha da yükseliyor ve ebeveynlerin tahammül güçleri de yıpranmış olduğundan çocuklarına karşı aslında hiç istemedikleri tepkilerde bulunabiliyorlar. Bunların yaşanmaması için evinizdeki huzurun kaçmaması, sinir boşalması yaşamamak için çocuklarınıza yeni aktiviteler bulun, araştırın, öğretin ve deneyimletin. Bu söylediğime örnek olması amacıyla instagram adresimde bir post paylaştım.

( İnstagram: @ezguji )

Çocuklar için yapılabilecek aktiviteler;

  • Netflix Çocuk’da çok güzel filmler ve diziler var. (Netflix imkanı olmayan kişiler internette başka sitelerden de bulabileceklerini düşünüyorum.)
  • Çocuklar için hazırlanmış dijital müzeleri araştırabilirsiniz.
  • Kitap okuma seansları düzenleyebilirsiniz. (Hem siz hem de çocuğunuz birlikte kitap okuyabilirsiniz.)
  • Pilates veya meditasyon videoları izleyip, deneyimleyebilirsiniz.
  • Yabancı dil öğrenmeleri için online eğitimlere bakabilirsiniz.
  • Puzzle yaptırabilirsiniz.
  • Satranç eğitimi videolarını izletebilirsiniz.
  • Arkadaşlarıyla görüntülü konuşmalarını sağlayın. Arkadaşlarıyla iletişimlerini kaybetmesinler.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Benzeri birçok şey bulabilirsiniz. Sizden tek ricam aman sussun yaramazlık yapmasın eline telefonu tableti vereyim bir şey olmaz diye düşünmeyin. Yeni nesil teknoloji nesli evet fakat günün belirli zamanlarında kullanmaları gerekmektedir. Çünkü çevremde birçok gözlemlediğim yeni nesil çocuklar yaşlarından büyük davranışlar ve tavırlar sergilemekteydi. Karşısındaki insanın kendinden yaşça büyük olmasına rağmen nezaket ve saygı konusunda kendilerine hiç yakışmayan şekillerde yetiştirildiklerini gördüm ve üzüldüm. Teknoloji çocukları doğdukları andan itibaren cihazlarla yaşamaya başladıkları için iletişim konusunda sorun yaşıyorlar ve çocukluktan çıkıp kendilerini büyük sanıyorlar. İnterneti doğru kullanmak bu konuda çok önemli, örnek aldıkları idoller genellikle izledikleri, oynadıkları karakterlerden oluşmakta oluyor… Tabiki takdir sizin, ben naçizane fikirlerimi paylaşıyorum. 

Kendi psikolojinizin önemli olduğu kadar çocukların da psikolojisi önemlidir. Herhangi bir sorun yaşayacağınızı gözlemlediğiniz zaman ötelemeyin. Nasılsa çocuk geçer diye düşünmeyin, pedagoglardan gerekli yardımı alın.