Aşk’la Kal…

Aşka aşık bir kadından bahsedeceğim birazdan…

Tek istediğim hayatımda güvenebileceğim bir adamın olmasıydı!

İlk erkek arkadaşım Lise 1nci sınıftayken olmuştu. Çocuktum daha, bir buçuk yıl süren ilişkimiz bir şekilde bitmişti, ona olan sevgim asla tükenmemişti. Ayrıldıktan sonra yedi yıl boyunca unutamadım. Biz mutlu olamadık, o mutlu olsun ben mutlu olurum diyebilecek kadar sevmiştim. Ayrıldıktan sonra iletişimimiz kesilmemişti bir şekilde birbirimizin hayatındaydık, hiç unutmam bir akşam MSN’de konuşuyorduk kız arkadaşıyla ayrılmış canı nasıl sıkkın, ver kızın numarasını dedim. Gece saat yarımı gösteriyor, aradım. ”Kusura bakma ben Alara, Kerem’in eski sevgilisiyim. Biraz önce Keremle konuşuyorduk çok kötü onunla konuş lütfen rica ediyorum” telefonu kapattık. Ağlamaya başladım, sevdiğim adamı kendi ellerimle kız arkadaşıyla barıştırmak için uğraşmıştım. Ağlarken uyuya kalmışım. Sabah oldu hazırlandım okula gideceğim. Okulun hemen arka yolunda arkadaşlarla sohbet ederken yolun başında iki kişi bize doğru yürüyor. Kim dersin? Tabiki Kerem ve Sevda. Sevda beni gördüğü gibi Kerem’in koluna girdi. Görmezden geldim fakat canım çok acımıştı. Bir insan nasıl bu kadar nankör olabilirdi ki?

Üniversiteye başladım. Arkadaş ortamında birisiyle tanıştım. Uzun zaman sonra heyecanlanmıştım, adı Sadri, zaman içerisinde birbirimizi tanımaya karar verdik ve ilişkiye başladık. Kardeşim dediğim kız arkadaşım Esra’nın çok sevdiğim bir sözü var ”her ilişki başlar ve biter”. Anlayacağınız üzere bir ay sonra ilişkimiz bitti. Sadri ile birbirimize uygun olmadığımızı fark ettim ve ilişkiyi devam ettirmemin anlamsız olacağını düşündüğümden bitirdim. Yaklaşık dört yıl sonra hayatlarımız bir şekilde kesişti ve tekrar denemeye karar verdik. Bu zaman içerisinde birçok şey değişmişti, Sadri değişmişti, herkes bir şansı hak eder dedim ve ilişkiye başladık. 21 Haziran 2014 hiç unutmam o geceyi, çocukluk arkadaşım Seda’nın doğum günü. -Esra, Seda ve ben çocukluk arkadaşlarıyız ve ayrılmayız üçlüyüz, her anımız birlikte…- Ne olduysa o gece oldu, Sadri benim elimi tutarken Esra ile cilveleşiyormuş, ben farkında değilim! O gecenin sonunda Sadri ayrılmak istediğini söyledi ve ertesi sabah uyandığımda Esra ile sevgili olmuşlardı. Belki okurken şaka gibi geliyor fakat hepsi yaşanmış gerçek anılar…

Geçmiş yıllarda o kadar acı çekmiştim ki kapatmıştım kalbimin kapılarını, duvarlar örmüştüm yıkılması zor olan… Bir daha kimseye güvenemezdim. Ruhen ne kadar yorulduğumu ifade edebilecek kelime bulamıyordum. Seneler geçiyordu ve hayatıma kimseyi alamıyordum. Birisini tanımaya çalışmanın, kendini ona doğru bir şekilde tanıtmaya çalışmanın ne olduğunu unutmuştum ve gücüm de kalmamıştı zaten. Ta ki onunla tanışıncaya kadar! Ben hayatımda ilk defa aşık olmuştum. Nereden bilebilirdim ki onun karşısında bu kadar güçsüz kalacağımı! Sevmenin suçu olur mu? Hayır olmamalı, yakışmıyor sevmek kelimesinin yanına… Hani dedim ya birisine karşı kendimi doğru bir şekilde ifade etmeyi unutmuşum, ben öyle rol yapmayı bilmem, taktik insanı değilimdir, neysem oyumculardanım. Aşık olduğum bir adam var ve onun bundan haberi yok. Belki bir gün cesaretimi toplarım ve sevdiğim adama kavuşurum umuduysa yaşıyorum.

Sevgiyle kal…

Aşk, Kadın ve Cinayet

Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti. Durursam bir daha kurtulamam. Ziyanı yok, gülüşü yeter bize. Yüreğim kaydıysa günah mı? Çamura saplansam yardıma gelir misin?Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elindeymiş gibi. Elinden tutuversem benimle gelir mi? Seninim işte, alıp götürsene beni. Elveda Asya, elveda selvi boylum al yazmalım, elveda.Bitmemiş türküm benim.

Selvi Boylum Al Yazmalım

Asya ve İlyas’ın aşk sözleriyle başlamak istedim belki ışık olur yol olur!

Günümüzde aşk cinayetlerinin sayısı yükselmeye başladı, genellikle erkeğin karşılığını bulamadığı yahut aşırı kıskançlık hastalığı (othello sendromu) sebebiyle cinnet geçirip öldürülen kadınlarımızın sayısına bir önceki cinayet haberi soğumadan yenileri eklenmekte ve buna dur diyememekteyiz. Türkiye’de kadın olmak bu kadar zor olmamalı! Aşk neydi? Sevdiğine bakmaya kıyamamak mı, bakarken ona doyamamak mı? Peki ‘Ya benimsin ya kara toprağın’ sahi kim söylemişti bunu?!

Türkiye’de psikoloğa gitmenin delilik olmadığını, kişinin yaşamış olduğu ruhsal sorunların çözümünün terapi görmekten geçtiği bilincini aşılamalıyız. Çünkü kişinin yaşamış olduğu obsesif bozukluklar karşısında bilinçli ya da bilinçsiz olarak gerçekleştirmiş olduğu eylemler sonucunda hiç istemediğimiz şeyler yaşanmaktadır. Ne yazık ki toplumsal baskılar yüzünden gelişememekle birlikte gerilemeye devam ediyoruz.

Şiddete meilli kişilerin geçmişine baktığınızda mutlaka yaşamış olduğu bir travma söz konusudur. Kimse durup dururken şiddet eğilimi göstermez. Peki bu durumda ne yapılmalı? Her şeyden önce yaşanan olay karşısında bireyin karşısındaki kişiye karşı dayak ve benzeri olumsuz davranışlar sergilememesi gerekmektedir! Ama ne yazık ki biz, öyle bir toplumda yaşıyoruz ki bağırmanın, dövmenin doğru bir davranış olduğunu savunarak ‘büyüklerimden böyle gördüm, annem- babam beni böyle yetiştirdi, dayak bizde ata sporu’ algısıyla yetişen kendine özgüveni olmayan cehaletle yetişen insanlar…

Lütfen bir çocuk yetiştirirken ona sevmenin ne kadar güzel olduğunu öğretirken, karşılık bulamadığında da aşk acısı çekmesinin aslında kötü bir şey olmadığını, kişinin karakterini geliştirdiğini yaşamış olduğu olumlu ya da olumsuz olaylar karşısında ders alması gerektiğini öğretin, öğretelim. En azından gelecek nesiller de böylesi kadın cinayetleri yaşanmasın.

Cinayetten söz etmişken son olarak şunu da belirtmek isterim ki, olay sadece kadın cinayeti değil, hiç kimse ne olursa olsun bir başka insanın canını almaya hakkı yok! Yaşamış olduğu sinir krizi sırasında bir anlık düşüncesizlikle karşısındaki insanı öldürme eylemi sonrasında ne kadar pişman olsa da geri dönüşü olmuyor. Bunun bilincine varılmalı…

Gelecek güzel günlere selam olsun…